Sualtı ve Doğa Fotoğrafçılığı

Sualtı Fotoğrafçılığı Temel Teknikleri

 

Sualtı fotoğrafçılığında başarılı olabilmek için ideal pozun seçilmesi ve netleştirilmesi dışında cismin uygun bir şekilde resme alınması, kameranın titremeden tutulması, nötr yüzerliliğin temini ve kontrolu, resmin çekileceği güzel bir açının temini gerekir.

 

Cismin resim karesi içine alınması :

Cismin resim karesi içine alınma tekniği kameraya ve fotoğrafçılık tipine göre değişir.

 

Cismi kare içine almaya yarayan sistemler: 

Bu sistemler kameraya bağlı vizör, optik vizör, kamera merceğinden vizöre gelen görüntü ( single lens reflex ) ve makro fotoğrafçılıkta kullanılan tel karelerdir. Kendi kameranızdaki sistemin ne olduğunu ve nasıl çalıştığını öğrenmek için kameranın el kitabına veya eğiticinize müracaat edebilirsiniz.

 

 

Paralax:

Vizör veya optik vizörü kullanırken paralax hatasına karşı dikkatli olmalısınız. Paralax vizörün ve kameranın cismi az farklı görmelerinden kaynaklanan ve cismin üstünün farkedilmeden kesilmesidir. Bu hata cismi mercekten yansıtarak gören veya makro karelerinde yoktur. Ayrıca bu hata bilhassa kısa mesafeden çekilen resimlerde ortaya çıkar.

Birçok optik vizörlerde bu hatayı düzelten yatay çizgiler vardır. Ancak vizörde bu çizgiler yoksa 4ft/1.2 metreden daha yakın mesafeden çekilen resimlerde kamerayı hafifçe yukarı doğru tutmalısınız.

 

Kamerayı titretmeden tutma : 

Resimlerin net çıkmamasının sebebi çoğunlukla çekim esnasında kameranın oynatılmasıdır. Resmi çekerken kamerayı iki elle ve dikkatlice tutarken deklanşöre yavaş yavaş basmalısınız.

 

 

Yüzerlik ve paletlerin kullanımında kontrol : 

Yüzerlik ve paletlerin kullanım kontrolü hem kamerayı titretmeden tutabilmek hem de çekim esnasında çevreye zarar vermemek için şarttır. Eğer dipte zarar verebileceğiniz organizmalar yoksa dibe oturup, kendinizi negatif yüzerlikli hale getirebilirsiniz. Bu arada dibi bulandırmamalısınız.

Eğer orta suda veya dipte zarar vermek istemediğiniz bir organizma topluluğunun üzerinde iseniz mutlak nötr yüzerliğinizi temin etmelisiniz. Bu arada paletlerinizi çarparak veya ahtapotunuzu sağa sola çarparak mercan yapısını öldürmemelisiniz. Unutmayınız hiçbir resim bir canlının hayatından önemli değildir.

 

Açı : 

Sualtı fotoğrafçılığında çalıştıkça resmi çekebileceğiniz muhtelif açıları kullanacaksınız. Hafifçe yukarı doğru ( yüzeye doğru ) bir açı kullanınız ( en çok kullanılan açıdır ) . Böylece resmini çektiğiniz cismin kalabalık bir fonda kaybolmasından çok mavi bir zemin üzerinde net görülmesini sağlamış olursunuz.

 

SUALTINDA FOTOĞRAF ÇEKMEK

Sualtında bir kayalıkta, bir mağarada ya da batık bir gemide görülmeye değer öyle güzellikler var ki, bu güzelliklerin sadece dalış yapabilenler tarafından görülebilmesi gerçekten çok yazık. Bu güzelliklerin geniş kitlelere ulaştırılabilmesi, sualtı fotoğrafçılığıyla mümkün olabilir. Sualtı fotoğrafçılığı, sualtı dünyasını herkesin ulaşabileceği bir yer haline getirir. Sualtı fotoğrafları sayesinde, dalıcı olmayan birisi bile mercan kayalıklarının canlı renklerini, sualtı mağaralarının gizemini veya sualtındaki yaşam mücadelesini inceleyebilir. Birçok insan, dalmaya böyle bir fotoğraf gördükten sonra başlamıştır.

 

Sualtı fotoğrafçılığının popülaritesi artıyor

Gün geçtikçe daha fazla dalgıç, dalışlarını ve gördüklerini belgelemek için kameralarını sualtına indirmektedir. Sanırım bu popülaritenin en önemli sebebi böyle eşsiz bir ortamın başka yerde bulunamayacağıdır. Başka hiçbir ortam, bir fotoğrafçıya sualtı dünyası kadar potansiyel malzeme imkanı vermez. Öğleden sonra deniz yüzeyine eğik açıyla vuran güneş ışıklarının dansı, gün batımında av peşinde koşan akyaların küçük balıklara saldırması, gövdesini kuma gömerek avını bekleyen vatozlar, karanlık bir mağaranın keşfedilmeyi bekleyen köşeleri ve nice güzellikler.

Sualtı fotoğrafçılığı kadar heyecan verici başka bir aktivite düşünemiyorum. Ortam, her yanıyla diğer doğa fotoğrafçılarının çalıştığı ortamlardan çok farklıdır. Doğal ortamında bir aslanın fotoğrafını çekmek için sıcak ve nemli havada yüzlerce sivrisinek tarafından sokulan bir doğa fotoğrafçısından daha şanslı olduğumuzu düşünebilirsiniz. Ama, bir deniz kaplumbağası fotoğrafı çekmek için yüzlerce kilometre yol alıp, onlarca kilo ağırlığındaki dalış ve fotoğraf malzemesini taşıyıp nihayet dalışa geçtikten sonra kaplumbağanın ortaya çıkmasını beklemek de en az bir aslanın doğal ortamda fotoğrafını çekmek kadar zordur.

 

 

Farklı ortamın yarattığı zorluklar

 

Doğa fotoğrafçılığının belki de en zor dallarından birisidir sualtı fotoğrafçılığı. Bu zorluğun en önemli sebebi de ortamın farklılığından kaynaklanır. Fotoğraf malzemesi ile tuzlu suyun birlikte olması düşünülemez. Bir damla tuzlu suyun kameraya temas etmesi ile kameranın mekanik ve elektronik bölümleri hasar görebilir.

Çekeceği konuya konsantre olan fotoğrafçının kafasının bir köşesinde daima kamerasının su ile temas edip etmediği düşüncesi vardır. Deniz suyundaki tuz, fotoğraf malzemesi üzerinde zamanla korozyona sebep olur. Özellikle sualtında kullanılmak üzere üretilmelerine rağmen, bazı parçalar korozyona uğrayarak hasar görür. Sualtı fotoğrafçılığının bir diğer zorluğu da sualtında objektif değiştirmenin imkansızlığından kaynaklanır. Uzak mesafedeki bir filin tele objektif ile fotoğrafını çekmeye çalışan bir doğa fotoğrafçısı, istediği zaman kullandığı objektifi değiştirerek önüne konan bir kuşun fotoğrafını da rahatlıkla çekebilir. Fakat, sualtında objektif değiştirmek imkansız olduğu için fotoğrafçı dalıştan önce bir objektif kullanmaya karar verir ve o dalış boyunca başka bir objektif kullanamaz. Küçük canlıların fotoğrafını çekmeye yarayan makro objektifi ile dalan bir sualtı fotoğrafçısının eşsiz güzellikteki bir manta ya da kaplumbağa ile karşılaşması halinde yapabileceği hiçbir şey yoktur. Kafasını taşlara vuracaktır. 

 

 

Işık ve renk kayboluyor

Sualtı fotoğrafçılığının zorlukları, teknik zorluklarla da bitmiyor. Fotoğrafın temeli ışıktır. Lakin, deniz suyu havadan daha yoğun olduğu için ışığı süzerek derinlere ulaşmasına engel olur.   Güneş ışığının sadece %20?si 10 metre derinliğe ulaşabilir. Bu yüzden sualtında fotoğraf çekmek sisli havada fotoğraf çekmeye benzer. Renklerin dalga boyu uzunlukları birbirinden farklıdır. Bu farklılık yüzünden derine inildikçe, yani ışık sudan geçince, kırmızıdan başlayarak bazı renkler emilir. Açık havada, güneşin en tepede olduğu öğlen saatlerinde, flaş ve hızlı film kullanarak ve konuya mümkün olduğu kadar yaklaşarak ışık ve renk kaybını en aza indiririz.

 

 

Poz vermeyen modeller

 

Sualtında fotoğraf çekmenin zorlukları bunlarla da bitmiyor. Naomi Campbell ile çalışan bir moda fotoğrafçısı yapmak istediklerini modele anlatır ve Naomi, onun istediklerini yerine getirir. Bizim modellerimiz ise balıklar. Bir balığın bize istediğimiz pozu vermesi, Naomi Campbell?in yaptığı kadar kolay olmuyor. Bunun için yapabileceğimiz tek şey sabırla beklemek. Bazen dakikalarca beklememize rağmen istediğimiz görüntüyü alamadan oradan ayrılmak zorunda kalırız, çünkü sualtı dünyası bizim ait olmadığımız bir dünya.

Bu dünyada kalabilmemiz için bize verilen vizenin süresi, tüplerimizdeki hava ile sınırlı. Bir kayabalığının yuvasından çıkarak bize poz vermesi için bekleyecek saatlerimiz yok. Bu balık derindeyse, o zaman hayati tehlike de olabiliyor. Uyulması gereken kuralları unutup bir balık peşinden derinlere inerek sualtı ile ilgili çeşitli rahatsızlıklardan etkilenen birçok sualtı fotoğrafçısı var.

 

 

Kullanılan ekipmanlar

 

Sualtında fotoğraf çekmek için temelde 2 farklı kamera sistemi kullanılıyor; birincisi, sualtı için dizayn edilmiş ve üretilmiş olan Nikonos ve Sea&Sea gibi amfibik kameralar, diğeri de karada kullanılan kameraların su geçirmez kılıf içine yerleştirildiği sistemler. Kılıf sistemleri, diğer sisteme göre daha büyük, daha ağır ve daha pahalı olmalarına rağmen, daha kaliteli görüntü yarattıkları için amfibik sistemlere oranla daha çok tercih edilirler. İzlediğiniz görüntüleri Ikelite ve Nexus kılıfları içine yerleştirilen iki farklı Nikon F90X kamera, 16mm, 24mm, 17-35mm, 60mm ve 105mm ?lik objektifler ve Ikelite flaşlarla elde ettim. Sistem seçiminden sonra sualtında film seçimi de fotoğrafın kalitesini etkileyen önemli bir faktör. Sualtında ışık az olduğuna göre, ışığa daha duyarlı olan hızlı filmler kullanılması gerektiğini düşünmek doğru değildir. Tam tersine, canlı renkleri ve detayları ortaya çıkarmak için yavaş film kullanılmalı, ortam ışığına flaşlarla katkıda bulunulmalıdır. Sadece mağara, batık dalışı gibi ortam ışığının çok yetersiz olduğu durumlarda hızlı film kullanmak uygun olabilir.

 

 

Sualtı fotoğrafçılığına ilgi duyanlar ne yapmalı?

 

Sualtı fotoğrafçılığına ilgi duyanlar, öncelikle sualtı becerilerini geliştirerek bulundukları ortamda çok rahat davranabilmelidir. Dalış kurallarına harfiyen uyup limitleri zorlamadan emniyetli dalışlar yapmalı, sualtı dünyasına iyice alıştıktan sonra, burada yaşayan canlıları tanımaya başlamalıdır. Bir canlıya yaklaşmak için onun davranışları konusunda bilgi sahibi olmanız gerekir. Az ileride, bir kayanın altında gördüğünüz orfozun fotoğrafını çekmek için tam gaz üzerine giderseniz, balık sizden kaçacaktır. Bu tür bir görüntüyü kaçırmamak için o anda orfozun ne yapacağını tahmin edecek kadar bilgi sahibi olmalısınız. Son olarak, tecrübeli fotoğrafçılardan ders almak suretiyle kişisel becerilerinizi arttırabilirsiniz.

 

Sualtında bulunduğumuz süre boyunca, bu gizemli dünyaya ve bu dünyanın canlılarına saygı göstermeliyiz. ?Rakının yanında iyi gider? düşüncesiyle nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan orfoz gibi balıkları zıpkınla vuranlar, yakın bir gelecekte bu balıkları sadece fotoğraflarda görebilecekler. Ama o zaman iş işten geçmiş ve  bu balıklar için yapılacak bir şey kalmamış olacak. Kıyılarımızdaki hızlı yapılaşma, tarım alanlarının kıyılara kadar yanaşması neticesinde doğal hayatı tahrip etmeye devam ediyoruz. Bu tahribatın yanına bir de bilinçli yapılan tahribat da gelince diğer canlıların yaşama şansları iyice azalıyor. Umarım gizemli sualtı dünyasının aynı zamanda ne kadar narin ve kırılgan olduğunu fotoğraflarımla tüm dünyaya göstererek doğadaki tahribatın yavaşlamasına katkıda bulunabilirim.

Yazı : Levent KONUK

DALIŞ TÜRLERİ

 

 

Şnorkel, palet ve maske kullanılarak yapılan serbest dalışlarda, fotoğraf makinesine su altında hakim olmak, görece daha kolay. Serbest dalışlarda bazen ağırlık kemeri kullanmak vücudun suda kendiliğinden durmasına (nötr yüzerlilik) yardımcı olabilir. Bu tür dalışlarda, nefes gereksinimi yüzünden çekim süresi kabaca 30 sn ile 1 dk arasında sınırlıdır. Genellikle art arda dalarak, her bir dalışta tek bir çekim yapmak, bir dalışta bir taraftan ayar yapmaya çalışarak birkaç çekim yapmaktan çok daha kolaydır ve tercih edilmelidir. İki ya da üç metre derinliklerdeki kayalık alanlar için oldukça uygun olan serbest dalışlar, sığ sular için en kolay yöntem. Sığ sularda, gün ortasındaki doğal ışık düzeyi fotoğraf çekmek için oldukça uygun; hatta flaş kullanımı fazla ışıklamaya bile neden olabilir; olası aksiliklerden kaçınmak için, yüksek örtücü hızı değerleriyle çekim yapılabilir.

 

Serbest en basit tüple dalışa göre, tüple dalışta oluşan hava kabarcıklarından kurtulmak, bazen bir balığa daha çok yaklaşabilmek gibi üstünlükler sağlar. Buna karşılık, farklı konular bulmakta, kompozisyon kurgulamakta, çok sayıda çekim yapabilmekte, ya da daha derinlerde yeni ve farklı yerler keşfetmekte tüple dalış sınırsız olanaklar sunar.

 

 

 

DOĞAL IŞIKTA FOTOĞRAF

 

Su altında doğal ışık kaynağı yine Güneş. Ancak, güneş ışınlarının suyla etkileşmesi alışık olduğumuz kara ya da yüzey etkileşmesinden farklı. Su altındaki doğal ışığın renk dengesi dağılımı da fotoğrafçı için oldukça ilginç ve zorlayıcı. Su, ışığı yalnızca soğurmakla kalmaz, ek olarak, farklı dalga boylarını seçimli soğurur. Elektromanyetik ışık tayfının görünür bölgesinin en sonunda yer alan kırmızı, düşük enerjili olduğundan en çabuk soğurulan renktir. Diğer renkler de sırayla soğurulur. Görünür bölgenin en yüksek enerjili olan mavi renginin, sulardaki egemenliğinin ana nedeni bu. Kabaca bir metre derinlikte çekilmiş fotoğrafların sonuç görüntüleri bile, belirgin bir şekilde maviye kayar. Kullanılacak her türlü filtrenin de söz konusu maviliği gidermeye pek katkısı olmaz. Sığ sularda kullanılacak kırmızı filtre, renklerin gelişmesine biraz katkı yapabilir. Normal koşullarda, filtrelerin derinlikten kaynaklanan renk değişimine uygun olarak değiştirilmesi gerekse de, değişik filtrelerin su altında taşınması ya da değiştirilmesi uygulamada olası değil. Çoğu koşulda, CC30 kırmızı ya da CC40 kırmızı gibi tek bir filtre kullanımı yeterli olabilir. Az akıntılı sığ sular daha çok ışıklı olduklarından, mavileşme azalır. Güneş alçaldıkça renkler sıcaklaşır; ama suyun, el titremesinin yaratacağı olumsuz etkiyi gideren örtücü hızı değerine izin verecek kadar berrak olması önemli.

 

Sualtı manzaraları, su üstünde de olduğu gibi yalnızca doğal ışıkla çekilebilirler; ama güçlü soğurma nedeniyle ışık genellikle zayıf olur. Yüzeyin bir metre altında bile, iki üç duraklık bir artırımla, fazla ışıklamak gerekebilir.

 

Çekim için en uygun zaman, güneş ışınlarının dik geldiği öğle saatleri. Hangi koşulda çekim yapılırsa yapılsın, ışık ölçümünün doğru yapılması görüntü kalitesinin belirleyicisi. TTL (through the lens= objektifin içinden) ışık ölçümü en iyi yol olsa da, örtücü hızına çok dikkat edilmeli; seçilen yavaş film ya da yeterince uygun olmayan örtücü hızı sonucu doğrudan etkiler. Örneğin, en açık diyaframda bile, düşük bir örtücü hızıyla yapılan bir çekimde, sonuç görüntü, makine titremesi ya da nesnenin hareketi gibi nedenlerle netsizleşebilir. Durağan bir konu için genellikle 1/60 saniyelik örtücü hızı değeri yeterliyse de, 1/125 saniyelik değer çok daha güvenle çalışma olanağı sağlar. Hareketli nesneler için, nesnenin hareket hızı gözetilerek daha düşük örtücü hızı değerleri seçmek doğru olur.

 

 

FLAŞLA FOTOĞRAF

 

Su altında kullanılan iki tür flaştan söz edilebilir; bildiğimiz normal flaşlar ve TTL(through the lens=objektif içinden) flaşlar. TTL flaşlar, objektiften gelen ışık miktarına göre, flaşın yapacağı aydınlatma miktarını kendiliğinden belirleyen aydınlatma araçları. Flaşlar dışında, güçlü fenerler ya da yaratıcılığınızla geliştirebileceğiniz aydınlatma sistemleri de yapay ışık kaynağı olarak kullanılabilir. Flaş, çok kısa mesafelerde, balık, mercan, vb. nesnelerin gerçek renklerini yakalamak ya da hareketi dondurmak için kullanılabilir. Su altında flaşlı bir donanımı taşımak, karada olduğundan daha zor. Normal makinelerde, makinenin üzerine yerleştirilen bir düzenek varken, sualtı makinelerindeki flaş sistemi alışık olduklarımızdan farklı. Flaş kullanımında sualtına özgü bir sorun var. Flaş makineye çok yakınsa, su içindeki bazı parçacıklar, flaştan dağılan ışığı geri yansıtarak, sanki kar fırtınasında çekilmiş gibi görüntüler oluşmasına neden olurlar. "Geri saçılma" olarak bilinen bu durumdan kaçınmak için çoğu flaş birimi, desteklerle makineden yeterince uzak konumlandırılır. Esnek ya da eklemli kollar kullanılabileceği gibi, fotoğrafçı ya da eşlik eden arkadaşı, flaşı destek ve makineden ayırarak kendi elinde tutabilir. Geri saçılma bir sorun olarak algılanmazsa etki olarak da kullanılabilir. Hareket ettirilen bir flaşla, farklı etkileri yakalamak olası. Örneğin, üstten yapılacak bir aydınlatma, doğal görünümlü fotoğraflar sağlar.

 

 

 

 

SUALTI MAKİNELERİ

 

Sualtı fotoğrafıyla ilgilenenler için günümüzde çok çeşitli donanımlara ulaşmak olası. Kılıflı geleneksel makineler ve çift kullanımlı makineler, yaklaşık 50m derinliğe kadar son derece uygun donanımlar. Hepsinin kendilerine özgü farklı özellikleri olsa da, iki özellik çok önemli: harici bir flaş sistemi olması ve değiştirilebilir objektif kullanımına olanak tanıması. Bu iki özellik, farklı konularda başarılı fotoğraflar çekebilmek için yeterli.

 

Kolayca taşınabilen, su altına uygun tasarlanmış çift kullanımlı makineler, su altına uygun tasarlanmış, oldukça geniş yelpazede yardımcı malzeme kullanımına izin verirler. Çok farklı seçenekleri ve refleks olmayıştan ilk bakışta olumsuzluk olarak algılansa da, bu, çok önemli değil. En yaygın olarak bilinenler çift kullanımlı Nikonos sistemler. Sea&Sea de iki tür çift kullanımlı kamera üreten başka bir firma. Sea&Sea MX10 Explora ve Motor-Marine IIEX, geniş yardımcı malzemeleriyle ve objektifleriyle oldukça yetenekli makineler.

 

MotorMarine MX10 Explora 32mm sabit lensiyle ve gövde üstü flaşıyla, basit kara fotoğrafçılığına da olanak tanımakta. 1/100 saniye sabit örtücü hızı değerinin yanı sıra, ayarlanabilir diyafram değerlerine sahip. Bakaç içinde bulunan bir ışıklı gösterge, doğru ışıklama yapıldığının işareti. Özellikle, renkli negatif filmler için geliştirilmiş bir makine. Bölgelere ve derinliklere göre kullanılacak filmler değişse de, 20 metrenin altında 400 ISO renkli film kullanımı önerilmekte. MX10 Explora makineler makro, yakınlaştırıcı ve geniş açılı objektifle kullanım gibi seçenekleri sunarlar.

 

Daha fazla özellik aranıyorsa, Sea&Sea MotorMarine 11EX bir üst model olarak tercih edilebilir. Işıklı ışıklama göstergesi olan bir bakaç, elle denetlenebilir odaklama, 1/15 -1/125 saniye arası örtücü hızı değerleri, farklı objektif ve flaş seçenekleri sunar. Ayrıca tüm yardımcı elemanları su altında da değiştirilebilir özellikte üretilmiştir. Çok yönlü ve kolay taşınabilir bir sistem olduğu da belirtilmeli.

 

Teknolojik olarak bir adım daha öteye gidilirse, karşımıza Nikonos V çıkar. 11EX ile arasındaki temel fark, Nikonos V'in, diyafram öncelikli kendiliğinden ışıklama da yapıyor olması. Bu modda, belirleyeceğiniz bir diyafram değeri için makine, uygun ışık ölçümünü yaparak, örtücü hızı değerini kendiliğinden belirler. Bu da, çok düşük ışık koşullarında bile çekim olanağı sunar. Ek olarak, TTL flaş (objektiften gelen ışığı ölçerek, uygun flaş ışığını ayarlayan bir faş türü) ve çeşitli Nikkor ya da uyumlu objektifleri kullanabilme olanakları sunar. Ancak, bu makine de paralaks sorunu yaratır.

 

Daha mükemmeliyetçi bir yaklaşım ve denetim için, kılıf kaplı bir SLR kara makinesine gereksinim duyulur. Bu tür makineler çok daha geniş makine ve objektif seçeneği sunarlar. İyi kılıfla kaplı bir kara makinesinin en olumlu yanı salt refleks oluşu değil, geniş bir objektif kullanım olanağının yanı sıra zoom objektiflerin de kullanılabilir olması. Çift kullanımlı makinelere oranla kılıf kaplı makineler, büyük ve ağır olmalarının yanı sıra çok daha fazla ayar da gerektirirler. Nikon makineler kılıf kaplanabilen en popüler makineler. Makinenizi kılıfla kaplamayı düşünüyorsanız, mutlaka konu uzmanlarından yardım almalısınız. Bazı kılıflar ağır, bazıları büyük, bazıları daha az denetim olanağına ve daha az yardımcı eleman kullanımına izin verir yapıda olabilirler. Bu nedenle edinmeden önce, tüm özellikleri dikkatle incelenmeli. Bütün dünyada kılıf sistemlerini üreten yaklaşık 10 kadar üretici firma var.

 

Gelişen teknolojiye bağlı olarak sayısal sualtı fotoğraf donanımları edinmek de olası.

 

 

 

 

SUALTI YAKINLAŞTIRICILARI

 

Su altındaki canlılara rahatsızlık vermeden çekim yapmanın bazı yolları var. Makine donanımınız yeterince uygunsa, doğru objektif seçimi işinizi kolaylaştırır. Ancak, objektif değiştirmek dışında cisimleri yakınlaştırmanın başka bir yolu da "close-up" denilen yakınlaştırıcılar, bunlara ek olarak da harici tüpler. Sualtı yakınlaştırıcıları, yeterli alan derinliği sağlamak, olabildiğince doğal renklere ulaşmak, deniz yaşamının küçük nesnelerinin karmaşıklığındaki tüm ayrıntıları yakalamak gibi olanaklar sunar. Flaş kullanımı doğal renklerin yakalanması ve ışıltılı fotograflar edinmenin önemli bir aracı. Bu nedenle yakınlaştırıcılar, çoğunlukla flaşla birlikte kullanılır. Flaşı el denetimli işleyişe ayarlamak daha iyi bir seçim olabilir; ışık çok fazlaysa, ışığı azaltıcı bir dağıtıcı (diffuser) kullanımı yeterli.

 

Yakınlaştırıcı kullanırken, sualtında uzaklık ve büyütmeyi makine ayarlarıyla yapmaya çalışmak yerine, önceden ayarlanmış makineyle, çekilmek istenen nesneye yaklaşıp uzaklaşmak, odaklama yapmanın en kolay yolu. Büyütmeyi artırmak için ya bir ek yakınlaştırıcı ya da bir harici tüp kullanılabilir.

 

Mercan gibi durgun nesneler, gizlenmiş balıklar ya da çok küçük sualtı nesnelerinin görüntülenebilmesi için, çerçeveli yakınlaştırıcı çok uygun. Basit metal bir dikdörtgeni de barındıran çerçeveli yakınlaştırıcıların kullanımında, yakınlaştırıcı büyütmeye, metal çerçeve de görüntü alanı sınırlarının saptanmasına yardımcı olur. Bir kez ayarlandıktan sonra, bakaçtan denetime gerek olmaksızın çekim yapılabilir. Bu özellik, kısa süreli serbest dalışlarda, özellikle görüntü düzenlemede etkin bir yardımcı.

 

 

GÖRÜNTÜ DÜZENLEME

 

Çıplak gözle görünen biçimiyle, deniz dünyasının canlı renklerinin ve karmakarışık ayrıntılarının nasıl yakalanacağı, sualtı fotoğrafının en uğraştırıcı yanı. Çoğu ileri düzey fotoğrafçı bu hüneri, sezgilerinin yanı sıra yıllar süren bir uğraşın sonunda kazanır.

 

Görüntü düzenlemenin en büyük yardımcısı, karada olduğu gibi makinenin bakacı. Bakaç, düşündüğümüz görüntüyü çerçevelemeyi ve görüntüde yer alan elemanları düzenlemeyi sağlar. Yaklaşmak, yön değiştirmek gibi basit hareketler, görüntüde yer almasını istemediğimiz ilişkisiz elemanlardan kurtulmamızı sağlayarak, görüntüyü güçlendirir. Konunun görüntü çerçevesinin yarısını, hatta bazen daha fazla alanı kaplamasını sağlamak elimizde. Yatay ya da dikey kareleme de, sonuç görüntünün gücünde bir etki. Yatay düzenlenen görüntüler boşluk, huzur ve yatay hareket, dikey olanlarsa derinlik, güçlülük ve dikey hareket verirler. İlgi merkezine denk gelecek şekilde yapılacak görüntü düzenlemesi işi kolaylaştırır. Seçilen arka planın, ana konuyla yarışmak yerine bütünleyici olması önemli.

 

Renklerin kullanımı, fotoğrafın görüntü yapısında çok belirleyici. Ancak ışığın sualtındaki seçimli soğurumu, suyun yaklaşık 20 metre derinlikten itibaren gittikçe kararması, ortamı tümüyle sıkıcı kılabilir. Bu durum, aslında çoğu ilginç olabilecek nesneyi fark etmemizi engelleyebilir. Renkli nesneleri bulmanın en kolay yolu, çok yavaş yüzmek ve güçlü bir el feneri taşımaktan geçer. Flaş kullanılarak fotoğraf çekildiğinde rengarenk olabilecek nesneleri tanıyabilmek, su altında, nerede neyle karşılaşacağınıza dair bilgi ve deneyim gerektirir.

 

Bir elemanın tekrarlarıyla oluşan dokular, etkili bir simetriyi açığa çıkartmakta kullanılabilir. Görüntüyü oluşturan dokunun fotoğraf üzerinde her yerde aynı netlikte olmasını sağlamak için, 22 diyafram değerini kullanmak iyi bir yol olabilir.

 

Işığın su altında geliş biçimine ve yönüne özen göstermek, yani ışığı dikkatle izlemek önemli. Seçilen nesnedeki ışığın, hangi yönden gelerek seçtiğiniz nesneyle etkileştiğine dikkat etmek; ters ışık, yan ışık ya da ön ışık etkilerini gözeterek, amaca uygun çekim yapmak görüntü gücünün belirleyicisi.

 

 

 

 

İPUÇLARI

 

Sualtı fotoğrafının ana sorunu su. Bunun yanında, istenmeyen maddelerin su altında durabilme, dolayısıyla görüntüye girmeleri de ek bir sorun. Bu sorunları aşmanın en kolay yolu, görüntülenecek nesneyle fotoğrafçı arasındaki uzaklığın olası en aza indirilerek, su miktarının azaltılması ve yakınlaştırıcı ya da geniş açılı objektif kullanımı. Yakınlaştırıcılar daha yakın odaklama için yeterli olurken, geniş açı objektifler daha büyük nesneleri görüntü karesine sığdırır.

 

Reflekssiz çift kullanımlı makinelerin en önemli sorunu, bakaçlarının objektifin gördüğünü görmemesi nedeniyle ortaya çıkan paralaks. Bu olumsuz özellik, görüntülenmek istenen nesneye yakınlaştıkça daha da belirleyici bir önem taşır; objektifin neyi netlediğini algılamak zorlaşır. Bu nedenle, bir çerçeve kullanmak tam odak noktasını görmeyi sağlar. Bu tür araçlar, çok daha net görüntüler elde etmeye yardımcı olur ve sınırlı ya da dar alanlardaki sakıngan balıkları da fotoğraflamayı sağlar.

 

Yakınlaştırıcıların odaklamak için bir çerçeveye gerek duymaları gibi, geniş açı objektifler de bir bakaç olmaksızın kullanılamazlar. Geniş açı objektif kullanımını cazip kılan bir diğer unsur da, konuya yoğunlaşarak kolayca odak yapabilmektir.

 

Doğal ışıkta çekilen fotoğraflar, eğer yeterince aydınlık ve temiz sığ sularda çekilirlerse, oldukça renkli olurlar. Doğal ışıkta çalışmak için en iyi zaman gün ortasında, ışığın su içinde en çok yol alabildiği 11:00 -14:00 arası. Güneşin çekilecek nesneye göre konumu oldukça önemli.

 

Arka planla nesne arasında bir ayırıcı olduğundan emin olun. Seçtiğiniz nesnenin daha ışıklı, arka planın daha koyu olmasını istiyorsanız, güneşi arkanıza alın. Sizin duruşunuz, görüntülemek istediğiniz nesnenin daha altında bir düzeyde olsun. Işık ölçümünü, görüntülemek istediğiniz nesnenin arkasındaki sudan yapın.

 

Suyun içinden süzülen güneş ışınlarını yakalamak ve nesneyi siluete dönüştürmek istiyorsanız, ters ışık kurallarını uygulayarak, ışık objektiften girecek şekilde, güneşi nesnenin arkasına ve kendi önünüze alın. Işınlar hızla yol aldığından, 1/125 ya da daha yüksek bir örtücü hızı değeri seçin.

 

Işık havuzunun merkezi her zaman aşırı parlaktır, bu yüzden kendiliğinden ışıklama başarısız olabilir. Böyle durumlarda, elle denetleyerek ayar yapın ve ışık ölçümünü güneşin bir yanından alın.

 

Görüntülemek istediğiniz nesneyle aranızdaki su kütlesini olabilecek en az miktara indirebilmek için, nesneye becerebildiğiniz ölçüde yaklaşın.

 

Objektifleriniz sualtına uygun tasarımlanmamışsa, onların da tıpkı çıplak göz gibi, nesneleri olduğundan daha büyük gördüğünü, ya da başka bir deyişle, görme açılarının genişlediğini unutmayın.

 

Fotoğraf donanımınızı dalış yaptığınız her gün, temiz yani tatlı suyla temizlemek önemli. Aksi takdirde sisteminiz bir tuz fabrikasına dönüşebilir.

Yukarı