Yelken Dünyasından Haberler

 

Bir Dünya Turu Hayali Nasıl Basladı?

Yazar Alim & Hattaya SÜR   

Haziran 2008'de dünya turlarının sonuna gelecek ve Türkiye'ye dönecek olan Hattaya - Alim Sür çiftinin ilginç hikayesi...
    Otuz altı yıl önce, Marmaris Saman İskelesi'nden, kardeşimle beraber beş metrelik Latin yelkenli motorsuz kayığımızla İstanbul'a doğru yelken açarken, iskelede toplanmış 3-5 arkadaşımız ve Hürriyet Gazetesi muhabirinden başka bizi uğurlayan olmamıştı.
    İskele, ağır ağır dümen suyumuzda gözden silinirken ikimiz de durgunlaşıp düşüncelere dalmıştık. Her ikimizin de yelken deneyimi Marmaris Körfezi'yle sınırlıydı. Turunç Koyu'ndan öteye hiç geçmemiştik. Teknemizde 25 kuruşluk bir pusula ve karayolları haritası, biraz kumanya ve iki testi suyun dışında pek bir şey yoktu. Sadun BORO Ağabeyimiz, Kısmet Teknesi'yle yaptığı dünya turundan döneli birkaç yıl olmuştu. Dolayısıyla başlattığı ateş, biz de bu ateşin kıvılcımları olmuştuk. Başucumuzdan eksiltmeden defalarca hatim ettiğimiz büyük ustanın ?Pupa Yelken ? kitabı da on yıllarca sürecek hayallerimizdeki yolculukların rehber kitabıydı artık. O zamanlar biraz da gençliğin verdiği cesaretle gözü kara çıktığımız bu yolcuğumuzu, ne yazık ki tamamlayamadık. Daha ikinci gün Rodos Kanalı'nda battık. Rodos'a giden bir İtalyan yatı bizi son anda görüp kurtardı ve yedekleyerek, getirip Serçe Limanı'na bıraktı gitti.
    Burada teknemizi toparlayıp tekrar yola koyulduk. Testilerdeki suya deniz suyu karışmış, kumanyamız ıslanmıştı. Keçilerin içtiği yavan suyu içerek, çiğ patatesle idare ederek, bazen yelkenle, bazen kürek çekerek Datça sahillerine vardık. Daha sonraki günlerde, sert havalarla Sönbeki Adası kuytusuna sığınınca, Yunanlı balıkçılara yakalandık. Onlar da bizi götürüp liman polisine teslim ettiler. Bir hafta sonra Rodos'a mahkemeye çıktık ve tekrar başladığımız yere Marmaris'e feribotla iade edildik.
    Bu başarısız ilk uzunyol denememizden sonra çıtayı yükselterek kendime yeni bir hedef koydum. O da dünya turuydu. O zamanlar gerçekleşmesi imkansız gibi gözüken bu hayalle yatıp kalkmaya başladım. Aradan on yıllar geçti ama inancımı hiç yitirmedim. Tam tersine dünya turuna çıkan her tekne benim teknem oldu. Tayfalarıyla beraber ben de dünyayı defalarca turladım durdum. Aldığım her tekneyle denizcilik deneyimlerimi arttırırken, hedefe biraz daha yaklaştığımı hissediyordum. Tabii böylesine bir rüyayı tek başına yaşamayı da hiç düşünmedim ama uygun zamanda uygun kişiyle karşılaşana kadar da uzun yıllar yalnız yaşadım.
    Ta ki eşim Hattaya'yla karşılaşıp ona bu rüyamdan bahsedene kadar... Babası Singapur'lu bir uzakyol kaptanı olan Hattaya, bana bunun güzel bir rüya olduğunu, kendisinin de babasından dinlediği denizci hikayeleriyle büyüdüğünü, istersek ikimizin ortak rüyası olarak bunu gerçekleştirmenin çok zevkli olacağına inandığını söyleyince, onun uzun yıllar aradığım doğru eş olduğuna karar verdim. Kısa bir süre sonra evlendik ve ortak hayalimizi gerçekleştirmek için çalışmaya başladık.
    Tesadüfen aldığımız Trimaran teknemiz Okyanus'la eşim yelken ve denizcilik öğrenirken ben de ilk kez kullandığım bu çok gövdeli tekneye alışmaya çalışıyordum. 
Artık rüyamızı gerçekleştirecek tekneyi arama zamanı gelmişti. Aylar süren bu zevkli arayış nihayet bir gün Marmaris Netsel Marina'da noktalandı. Hep tek gövdeli bir tekne ararken hiç ummadığımız bir şekilde Türk bayraklı bir katamaran teknenin sahibi olarak buluverdik kendimizi.
    Bundan sonraki 2 yıl çok yoğun bir şekilde teknemizi bu rüya yolculuğuna hazırlamakla geçti. Nihayet inatla vazgeçmediğim rüyamın otuzbeşinci yılında, 16 Eylül 2003'de, Fethiye Ece Saray Marina'dan eş dostlarımızın oluşturduğu kalabalık tarafından uğurlanıp, yola koyulduk. Bu kez bizi uğurlayanların kalabalık olmasının nedeni yıllarca bu hayalimle tüm dostlarımın kafalarını şişirmemdi sanırım ve bu nedenle  onlar da en az benim kadar bu rüyamın gerçekleşmesini istiyorlardı.
    Artık değişik coğrafyalar, uçsuz bucaksız okyanuslar, birbirinden farklı kültürler bizi bekliyordu. Gerçi Kısmet Yatı'nın dümen suyundan tam 35 yıl geçmişti ve bu sürede dünya çok değişmişti ama buna rağmen sonsuz bir özgürlük duygusunu yine katıksız yaşıyorduk. Sırasıyla geçtiğimiz ülkelerden bazılarında halen zaman durmuş gibiydi. Örneğin Panama'nın San Blass Adaları ve Kuna yerlileri halen ilkel şartlarda basit bir hayat yaşıyorlar. Galapagos'larda bir tek Postane Koyu olduğu gibi duruyor.
    Markiz Adaları'nda ve Tuamotu Atolleri'nde yaşayan halk, dünyadan uzak mutlu yaşamlarını sürdürüyorlar. Cook Adaları'nda yaşayan insanlar sade bir şekilde mutlu yaşıyorlar. Niue, Tonga ve Fiji'de merkez adaların dışında zaman oldukça ağır geçiyor.
    Velhasıl son yüzyılda hızla bütün kaynaklarını tükettiğimiz ve artık tehlike sinyallerini çok net aldığımız dünyamızda halen bir çok güzellik var ve elini çabuk tutunlar bunlardan nasibini alacak. Aklı başında bir avuç insanın çabaları bu olumsuz süreci ne kadar yavaşlatacak bilemeyiz ama bir sonraki kuşakta çok şeyin eksik olacağı kesin.
    Beşte dördünü tamamladığımız böyle bir gezide sağlıklı düşünmenin gerektirdiği en güzel ortamda yaşamı ve dolayısıyla kendimizi de sorguladık. Yaşamımızın hiçbir ortamında hissetmediğimiz kadar özgür hissettik kendimizi. Değerlerimiz gittikçe sadeleşti, küçük şeylerle büyük mutluluklar yaratmayı öğrendik. Kolay ve sağlıklı karar verme yeteneğimiz gelişti. Daha hoşgörülü olduk. Doğaya saygımız doruğa ulaştı ve en güzeli yaşam sürecimizi uzattık. Bir kelebeğin yaşamı kadar kısa olan ömrümüze birkaç yaşama sığmayacak şeyleri sığdırarak  yaşadığımız için, karnı tok kalkacağız bu masadan!.
    Böyle bir gezide satırlara sığmayacak o kadar çok şey var ki anlatılıp yazılacak... İnsanın Halikarnas balıkçısı olması lazım doğru olarak aktarabilmesi için. Bu nedenle hiç kimse hayallerinden vazgeçmesin, olanakları uygunsa sudan bahanelerle yapacaklarını ertelemesin. Hepimiz gördüklerimizi, yaşadıklarımızı, hissettiklerimizi birbirimize aktararak çoğalalım.  Bir sonraki kuşağa öncülük edelim, tıpkı bizden öncekilerin yaptıkları gibi...

Yukarı